Mehmet KAYA
Son zamanlarda yükselen başarı grafiğiyle takdirleri ve dikkatleri üzerine toplayan isim oldu ve yarış severlerin gönlünde hak ettiği yeri aldı. Kendisiyle yaptığımız söyleşide mesleğinin inceliklerinin ve atlara olan tutkusunun yanı sıra ailesini, özel hayatını ve anılarını konuştuk.
Jokeylik benim işimden de öte kanımda var diyen Mehmet Kaya, Şanlıurfalı. 3 yıldır evli olduğu Fas’lı eşi Hatice hanımla İzmir’de bir tesadüf sonucu tanışmış, “o günden beri kaderciyim” diyor. Başarısını iş disiplinine, düzenli aile yaşantısına ve şansına bağlıyor. Mehmet Kaya’nın kendisinden 7 yaş büyük ağabeyi Selim Kaya’nın adını verdiği 1 buçuk yaşında bir oğlu var.
“İşime ve aileme her zaman saygı duyarım, geldiğim yeri ve bu işe başlangıç noktamı asla unutmam çünkü ben bulunduğum yere kolay gelmedim” diyor Mehmet Kaya ve ekliyor “her zaman bindiğim atın en iyisi olmasını isterim, at sahibine ve hatta onların yanlarında çalışan kişilere karşı kendimi sorumlu hissederim”
Biz de kendisine soruyoruz;
Mehmet Kaya jokey olmaya ne zaman ve nasıl karar verdi?
Hatırlamıyorum çünkü kendimi bildim bileli atların içindeyim, jokeylik benim kanımda var. Jokey olmaya karar verişimdeki en önemli etken ağabeylerim, Selim, Beşir ve Hasan Kaya oldu. Ağabeyim Ali Kaya’yı bir trafik kazasında kaybettikten sonra diğer ağabeylerim jokey oldu. Ben de onlar gibi jokeyliği seçtim. İyi ki seçmişim çok zor ama çok güzel bir meslek.
Atlar sizin için ne ifade ediyor?
Atın insandan tek farkını konuşamaması olarak görüyorum. At, herkesi tanır; jokeyini, sahibini ve onu yetiştireni bilir, sadece konuşamaz. Yarışta nasıl koşacağını bilen hatta rakibini bile tanıyan atlar var. Çok akıllı bir hayvan, jokey düştüğü zaman asla üzerine basmaz, o kadar da asil bir hayvandır. Babam at yetiştirdiği için biz at sevgisiyle büyüdük, bazı insanlardan daha akıllı atlar tanıdım bu hayatta. Mesela deklarelerden sonra koşacağını anlayan atlar var. Atın stresi başlıyor, kendini adeta o koşuya hazırlıyor. Piste çıktığı zaman iyi koşacağını belli ediyor. Kazandığı zamansa dört köşe oluyor. Bazı atlar kazanamadığı zaman büyük strese giriyor, hayvan sinir yapıyor bunu kolaylıkla hissedebiliyoruz.
Mutlaka sizin için özel olan atlar vardır bunlar hangileri ve neden önemliler?
1997 yılında KÜÇÜKTUNCA’yla ilk kez birinci oldum. Bizim ailemize ait bir safkandır. Bende çok özel bir yeri var, başarılı olmak için elinden geleni yapardı çok akıllı bir hayvandı.
2000 yılındaysa AVCIBATUR isminde bir atla jokeyliğe hak kazandım. Şu anda koşanlardan YAŞARCIK ve bizim sahip olduğumuz YAVUZCA, BÖRÜHAN’ı beğenirim. Ayrıca AKINDAYIM ve GRAND EKINOKS da çok beğenip de binemediğim atlar. Eski atlardan HABERBATUR, YAVUZHAN stiliyle karakteriyle çok beğendiğim atlardır. Hala eski yarışlarını izlerim. Arap atları içinde en beğendiğim KAFKASLI onu ŞİLAN izliyor. YAŞARCIK’ın benim için ayrı bir önemi var YAŞARCIK’la hep sürpriz yapıyorum. Taylığından beri çok beğenirim, önemli koşuları kazandık birlikte. KEREMKOÇ da en beğendiklerim arasında, birlikte 16 yarış kazandık. İngilizlerden maalesef şu an pek beğendiğim at yok.
Türkiye’de en beğendiğiniz jokeyler hangileri?
En beğendiğim jokey Selim Kaya. Ağabeyim olduğu için söylemiyorum. Kendisi çok iyi ve akıllıca at biniyor, yarış içinde yarışı düşünerek koşuyor. Futboldaki gibi taktikleri ayarlıyor, yarışı çok iyi okuyor ve başarılı oluyor. Aynı zamanda dürüst bir insandır. Diğer jokeylerden Halis Karataş’ı çok beğeniyorum. Ayrıca Akın Sözen, Özcan Yıldırım, Mustafa Tarhan ve Gökhan Yıldız da bana göre geleceğe yönelik ümit vaat eden aprantiler.
Son yıllarda yükselen bir başarı grafiğine sahipsiniz Türkiye’nin en iyi jokeyleri arasında gösteriliyorsunuz. Bu başarınızın sırrı nedir?
Bir futbol takımı düşünün 11 oyuncusu da birbirine bağlı ve dürüst olduğu zaman başarı da bunun beraberinde gelir. Bu kişiler, takım arkadaşlarına karşı da sorumluluk duyarak aile yaşantısını da ona göre düzenler. Bana göre bir jokeyin sadece iyi at binmesi hiçbir zaman yeterli değil. İş disiplinine dikkat etmemiz gerekiyor yoksa bu meslekte başarılı olamayız. Ama ben aile yaşantıma da çok önem veriyorum, ayrıca bugüne kadar yarış severlerle diyaloguma çok dikkat ettim, iyi ve dürüstçe çalıştım. Başta Selim ağabeyim olmak üzere bu işte başarılı olan ağabeylerimi dinledim ve onların desteğini aldım.Tabi bu işte yaş da önemli, yaşınız ilerledikçe tecrübeniz de artıyor. Bence iyi bir jokey, yarış içinde elinden gelenin en iyisini yaparak bindiği ata yarış kazandırabilir. Atın kazanma şansı yüzde seksense bunu yüzde yüze çıkarabilir. Koşularda bunu bilerek hareket ediyorum, hem atın sahibinin hem de yarış severin güvenini kazanmayı hedefliyorum.
Bu meslekteki en büyük hedefiniz nedir?
Bir numara olmak. Öncelikle Türkiye’nin bir numarası olmak, daha sonra şansımızın ve şartların elverdiği ölçüde yurtdışında da büyük başarılara imza atmak istiyorum. Dubai ve Fransa’da da at binmek istiyorum.
Sizde iz bırakan koşular hangileri?
Aslında çok fazla var. Mesela geçen yıl TBMM koşusunu YAŞARCIK'la sürpriz yaparak kazanmıştım. Benim için önemli bir birincilikti. KEREMKOÇ ile yarıştığım Gazi Koşusunu da asla unutamıyorum benim yarıştığım ikinci Gazi Koşusuydu. Kazandığım dediğim bir anda, son elli metrede çok kuvvetli gelen SUFİ isimli ata geçildim.
2001 yılında kendi atımız olan YAVUZCA'yla Cumhuriyet Kupasında baş farkıyla birinciliği kaybetmiştim. Bir yıl sonra yine aynı atla yine Cumhuriyet Kupasını kaybettim. Selim ağabeyim birinci gelen ata biniyordu ve bizim sahip olduğumuz atı geçti. Bu da ne kadar dürüstçe yarıştığımızı gösterir. Hatta ağabeyim Selim Kaya bu yarışla Fair Play ödülü aldı. Ben ailem adına gurur duydum ancak kaybettiğim için de itiraf edeyim biraz üzüldüm.
Başınıza gelen enteresan olaylar var mı?
2000 yılında, jokey olmama 4 yarış kala bir koşuda SAM LAND adlı atla yarışıyordum sürpriz bir attı, yanılmıyorsam 16 lira ganyanı vardı. Süleyman Akdı ağabey de yarıştaki en favori ata biniyordu. Bindiğim atın eğer kaydırma huyu varmış benim haberim yoktu. Start çıkışında öne çıktım ve eğerim kaydı. Yapacak hiçbir şey yoktu dizlerimi sıkarak eğeri tutmaya çalıştım. Son iki yüze girdiğimizde eğer artık iyice geriye kaymıştı ama en öndeydik, birinciliğimizi koruyorduk. Ancak at huysuzlanmaya başladı ve potoyu geçmemize bir karış kala ben attan düştüm. Yarış sonucunu komiserler kurulu, fotofiniş resmine bakarak değerlendirdi ve ayağım yere deydiği için birinciliği elde edemedim. Süleyman ağabey yarış boyunca atın üzerinde durabildiğim için beni tebrik etmişti. O yarışı ömrüm boyunca unutamam. Jokeyliğe hak kazandığım ay içindeyse 5 birincilik elde ettim. Derken bir yarışta birbiri ardına yıkılan iki ata çarparak benim bindiğim at da yıkıldı ve talihsiz bir sakatlık geçirdim, elim kırıldı ve iki ay ara vermek zorunda kaldım. Bu beni çok üzdü çünkü daha yeni jokey olmuştum.
Bir jokeyin sıradan bir günü ve yarış günleri nasıl başlar, nasıl geçer?
Sabahları genellikle saat altıda kalkıyorum. Hipodroma gidiyorum idman yapıyorum, deklare yapıyorum sonra kendi atlarımızla ilgileniyorum, daha sonra eve gidip kahvaltı yapıyorum. Kahvaltım, herkesin kahvaltısı nasılsa öyle, özel bir diyet uygulamıyorum, pek fazla kilo sorunum yok. Daha sonra biraz dinleniyorum, kendime zaman ayırıyorum. Akşam da tekrar atlara bakmaya gidiyorum. Yani bir günümün hep atlarla geçtiğini söyleyebilirim. Aileme de elimden geldiğince zaman ayırmaya özen gösteririm. Ayrıca her gün bir saatimi yürüyüşe ayırıyorum, düzenli olarak her gün 1km yürüyorum. Kilo sorunumun olmamasını da buna bağlıyorum.Yarış günlerindeyse sabah idmanından sonra evdeki özel tartımdan kiloma bakıyorum. Kilom fazlaysa koşu bandında kilo düşme çalışması yapıyorum. Daha sonra yarış saatleri geliyor. O saatler, çok yorucu ve yoğun geçiyor.
Koşulardan önce heyecanlanıyor musunuz?
Bir işte heyecan olmazsa başarılı olamazsınız. Heyecan duyulduğunda daha dikkatli olur insan çünkü işine özen gösteren insan heyecanlanır. Biz elbette heyecanlanıyoruz ama bunu dışarıya yansıtmıyoruz. Mesela favori ata bindiğimizde bu ayrı bir stres yaratıyor. Çünkü yarış sever, at sahibi size güveniyor ve onların sorumluluğunu hissediyorsun. Startingboxda heyecan duyuyorum. Start verildiği andan itibaren o heyecan kayboluyor önemli olan bindiğin at oluyor ve tamamen koşuya konsantre oluyorsun.
Size şans getirdiğine inandığınız bir şey, ya da yarış öncesi mutlaka yaptığınız olmazsa olmazınız var mı?
Benim en büyük uğurum oğlum Selim ve eşim Hatice. Evlendikten sonra benim başarılarım arttı. Yaşarcıkla kazandığım TBMM koşunsunda oğlum için yarışmıştım ve onun şansıyla kazandım. Evden çıkarken mutlaka oğlumu öperim bana şans getirir, eşim de dua eder benim için.
Yarış kazanmak nasıl bir duygu?
Harika bir duygu! O duyguyu kelimelerle anlatmak mümkün değil ancak yaşayan anlar. Bir canlı hayvanla uyumu yakalıyorsunuz ve bu başarı getirince dünyanın en güzel duygusu oluyor. Kazanınca hemen okşayarak atımı tebrik ederim.
Diğer jokeylerle ilişkileriniz nasıl, yarıştaki rekabet arkadaşlığınıza yansıyor mu?
Biz diğer jokeylerle yakın arkadaşız. Hatta ağabeylerim de jokey biliyorsunuz. Ama yarış başladığı zaman kimse kimseyi tanımaz. O anda sadece kazanmayı düşünüyorsun başka hiçbir düşünceye yer kalmıyor. Yarış sırasında oluşan anlaşmazlıklar yüzünden bazen jokey odasında tartışırız ama asla jokey odasından dışarı çıkmaz bu tartışmalarımız. Dostluğumuz her zaman devam eder.
Bütün hipodromlarda at binme fırsatınız oldu mu, içlerinde en çok hangisini seviyorsunuz?
Elazığ hariç bütün hipodromlarda at bindim. En çok İstanbul Veliefendi Hipodromu’nu seviyorum. Türkiye’nin en iyi hipodromu. Avrupa’da da ilk üç sırada ve pistleri çok iyi durumda.
Türk yarış severini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türk yarış severi, bence son yıllarda birçok konuda ilerleme kaydetti. Artık bir at en geri geldiği zaman onu mantıklı bir şekilde karşılayabiliyor. Zaten öyle olması gerekir. Bence at yarışının Avrupa’da hatta dünyada en dürüst, en temiz örneği Türkiye. Bazen yarış severlerimiz şike iddialarında bulunuyor. Kesinlikle böyle bir şey olmadığı konusunda ben garanti verebilirim. Ben, yarışlarda kendi bindiğim atlara bakarım. Ağabeylerimin ve benim defalarca kendi ailemize ait atları geçerek bunu kanıtladığımızı düşünüyorum. Yarış severlerimiz de bunu görerek, yaşayarak bana ve aileme güveniyor. Diyalogumuz çok güzel. Sevdikleri bir jokey olduğumu söylüyorlar, şu ana kadar hiç sitem eden olmadı. Beni artık benimsediler hele ki tribünlerden ismimi duymak çok güzel bir duygu.
Yaşadığınız galibiyet ve yenilginin verdiği duyguları ev hayatınıza yansıtıyor musunuz?
Eşim çok heyecanlandığı için bazen yarışlarımı izleyemiyor hatta endişeleniyor, düşeceğimden, bir yerime bir şey olacağından korkuyor. Ancak kazandığım zamanlarda mutlaka haberi oluyor, eve girer girmez beni tebrik ediyor. Kaybettiğim zamanlardaysa çok üzülüyorum, istemesem de bazen eve bu üzüntümü taşıyorum. O zaman da oğlum ve eşim beni en güzel şekilde teselli ediyor. Mutluluğumu ve huzurumu evimde buluyorum. Moralim yerine geliyor. Zaten yarış kaybettiğim zamanlarda yaşadığım üzüntüler beni kamçılıyor. Tekrar üzülmemek için kesinlikle kazanmayı hedefliyorum ve daha çok çalışıyorum böylece üzülmenin de bana bir faydası oluyor.
Oğlunuzun da jokey olmasını ister misiniz?
Hayır istemiyorum. Çünkü babası Mehmet Kaya diye ondan hemen başarılı olmasını bekleyecekler ben oğlumun böyle bir baskı altına girmesini istemiyorum. Çocuğumun okumasını mutlaka istiyorum. Okumak, çok güzel ve hayatta gerekli olan bir şey. Biz ailecek okuyamadık ama çocuklarımızı mutlaka okutacağız. Oğlumun doktor ya da hukukçu olmasını isterim.
Eşiniz “jokey eşi” olmanın zorluklarını yaşıyor mu?
Jokey eşi olmak çok zor elbette bu yüzden aramızda sorunlar yaşandığı oluyor. Çok fazla seyahat ediyorum, o da hayatını bana göre ayarlıyor. Mesela İzmir sezonunda İstanbul’daki düzenini bırakıp benimle geliyor.
Peki iş dışındaki zamanınızı nasıl değerlendiriyorsunuz, hobileriniz var mı?
İş dışında benim zamanım yok, benim hayatım iş oldu artık, at oldu. Bir de ailem var işte. Bazen çok sıkıldığım zamanlarda bu işi bırakmak istediğim bile oldu. Ancak ben bu yaşamdan başka bir yaşam düşünemem. Jokey olmak benim işim olmasından çok daha fazla benim yaşam biçimim oldu. İki üç gün bile at binmesem çok sıkılıyorum ata aşık olmuşuz biz artık. Bu vazgeçilmez bir şey. Hobilerimin başında futbol gelir. Fanatik bir Fenerbahçe taraftarıyım işlerimden fırsat bulduğum ölçüde hiçbir maçını kaçırmamaya çalışıyorum. Fenerbahçe, Türkiye de bir numara ve yurtdışında da en önemli takımlardan bir tanesi. Futbol oynamayı da seviyorum ama adale yapıyor diye pek fazla oynayamıyorum. Yine de jokeyler arasında çok keyifli maçlar yaptığımız oluyor o zaman aklımıza hiç adale yapmak ya da sakatlanma korkusu gelmiyor.Ayrıca benim en büyük keyfim bilardo. Günün sıkıntısını, stresini bilardo oynayarak atıyorum. Bilardo konusunda çok da iddialıyım. Bir de gazete okumayı severim. Gazetelerin her köşesini okumaya gayret ederim. Yaşanan olaylardan ve yazılanlardan kendime dersler çıkartıyorum, hayata bakış açım değişiyor.
Seyahat etmeyi seviyor musunuz, en çok görmek istediğiniz ülke hangisi?
Seyahat etmeyi severim. En çok gitmek istediğim yer Dubai. İş için gitmesem de mutlaka Dubai’ye ailemle tatile gitmek istiyorum. Paris’e gitmiştim daha önce fazla beğenmedim. İstanbul bana göre dünyanın en güzel şehri. Aslında Türkiye’de görülecek güzellikler daha fazla Avrupa’ya gitmeye gerek yok.