Yalçın Akağaç, yarış pistlerinde fırtına gibi esen, uçarcasına yarışarak akıllarımızda yer eden genç bir jokey. Kır gezisinde başlayan at sevgisini mesleğe dönüştürmüş ve birbirinden önemli yarışlar kazanmış Akağaç, bu başarılar zincirine 2001 yılında bir de Gazi birinciliğini eklemiş.
Yalçın Akağaç, 1980 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiş. Jokeyliğe 2002 yılında adım atan Yalçın Akağaç ve eşi Aylin hanımın Yalçıner adında 7 aylık bir oğulları var. Biz de Akağaç çiftinin sıcacık yuvalarına konuk olduk, bir yandan Yalçıner’le oynarken bir yandan Yalçın Akağaç’tan bu meslekteki anılarını, Aylin hanımdan ise tanışma öykülerini dinledik.
Yalçın Akağaç atlarla nasıl tanıştı ? Bu mesleği seçmeye nasıl karar verdi?
İlkokulda bir kır gezisinde ilk defa ata binmiştim ve çok sevmiştim. Bu mesleği seçmemi sağlayan babam, at yarışlarına çok meraklıdır. Küçükken onunla hep hipodroma giderdik at sevgisi böylece içime işledi. Bir dergide çıkan ilan üzerine bu mesleğe başladım. İlandaki şartlara uygundum ve apranti eğitim merkezine yazıldım, 2 yıl eğitim aldıktan sonra lisansımı aldım, 95 yılında da profesyonel olarak bu işe başladım. İlk yarışımı Bursa’da MENEKŞE 20 ile kazandım, 1999’da İzmir’de CASTELLO ile jokey oldum.
At sevgisini nasıl tanımlarsınız,sizin için ayrı önem taşıyan atlar hangileri?
Çocuğumu sevdiğim gibi seviyorum atları. Atlar çok akıllı ve hisli hayvanlar,onlarla aramızda farklı bir iletişim var. Tabiki 2001’de Gazi Koşu’nu kazandığım GRAND EKİNOKS onun yanında DAYIBEY , CASTELLO ve MENEKŞE 20 benim için çok özel safkanlar. Gazi birincisi POPULAR DEMAND’ı da çok beğeniyorum.
Yarış hayatınıza damgasını vuran koşular hangileri?
2001 yılında GRAND EKİNOKS ile Gazi Koşusu’nu kazandım. Arapların derbisi Cumhuriyet Kupası’nı da 2004’te DAYIBEY ile kazandım. 2001 sezonunun son gününde 4 tane açık koşu vardı 4’ünü de ben kazanmıştım. Hatta o gün GRAND EKİNOKS’a binememiştim, onu da geçtim. Benim için unutulmaz bir gündü.
Bu meslekteki hedefiniz nedir?
Öncelikle kalıcı olabilmek. 40 yaşına kadar en iyi şekilde çizgiyi koruyarak başarılarıma daha da iyilerini eklemek, kazanamadığım önemli koşuları kazanmak,Yalçın Akağaç ismiyle zihinlerde iz bırakmak istiyorum ve bu konuda kendime güveniyorum.
En beğendiğiniz jokey kim ve sizce hangi aprantiler gelecek vaat ediyor ve birbirinizle ilişkiniz nasıl?
Jokeylerden en çok Halis Karataş’ı beğenirim. Bu mesleğe başladığımdan beri örnek aldığım Halis ağabeye stilim de biraz benzer. Kendisi çok başarılı, teknik, akıllı bir jokey. Her şeyden önce akıllı at biner, teknik taktik ve becerisini en iyi şekilde birleştiriyor.
Jokey olan başarılı aprantilerden Özcan Yıldırım, Deniz Yıldız ve Gökhan Yıldız var. Aprantilerden ve Akın Sözen bana göre oldukça başarılı. Apranti ve jokey arkadaşlarımızla ilişkimizi saygı ve sevgi çerçevesinde devam ettiriyoruz. Ben yarış içindeki sorunları dışarı, taşımam kavga etmem. Benim tarzım kibarca konuşmaktır, kimseye kötü bir sözüm olmaz, kimsenin de bana olmaz.
Bir gününüz nasıl başlıyor, nasıl geçiriyorsunuz?
Günlük maratonumuz sabahları 06:00’da başlıyor. 09:30’a kadar idman sürüyor. Genelde eve, eşime ve bebeğimize zaman ayırmaya çalışıyorum. Playstation ve tavla oynamayı çok seviyorum. Aylin’le en sevdiğimiz aktivitemiz sinema, bazen beraber bowling oynuyoruz, yemeğe çıkıyoruz balık yemeye de genelde Tarabya’ ya gidiyoruz, yakınlarımızı ziyaret ediyoruz. Tabi Yalçıner doğduktan sonra daha çok evde zaman geçirmeye başladık.
Favori ata binmek sizde bir baskı oluşturuyor mu, kazandığınızda neler hissediyorsunuz?
Genelde soğukkanlı biriyim pek fazla heyecanlanmam. GRAND EKİNOKS’la kazandığım Gazi Koşusunda, startta hiç heyecan duyduğumu hatırlamıyorum. Kazandığımda hissettiklerimi anlatmak zor, yaşamak lazım. Hele bir de son anlarda gelip de kazanırsan işte o duyguyu anlatmaya kelimeler yetmez. İçinizde büyük bir coşku hissediyorsunuz. Gazi koşusunda son 10 metrede elim ayağım boşalmıştı sanki. Zaten coştum ben, ayağa kalktım, o duyguları yaşadığım için kendimi şanslı hissediyorum.
Enteresan bir anınız var mı?
Aprantiyken yeni yeni ismimi duyurmaya başladığım zamanlarda İlyas İlbey in Troya isimli atına binmiştim o koşuda favoriydi. Sabah idmana giderken ve eve döndüğümde içimde bir sıkıntı vardı. İstanbul’da starta girdik, at da epey terlemişti. Ben de o gün eldiven takmadım. İç kulvardan start aldım, dışarıdan benim önüme doğru geldiler, benim atın ön ayakları önümdeki atın arka ayaklarına takıldı düşme tehlikesi geçirdik, at öne doğru kapaklandı. Ben de üzerinden düşer gibi oldum sağ ayağım zağmadan çıktı. Tam düşerken atın boynuna sarıldım ve atın üstüne attım kendimi, ayaklarımı taktım koşuya o şekilde devam ettim. Tabii koşuyu dereceye giremeden tamamladık. Herhalde içimdeki sıkıntı da bu olayın habercisiydi. O koşu, haber bültenlerine çıktı, hatta kasetinin eğitim amacıyla Avustralya’ya gönderildiğini duydum.
Yarışseverlerle aranız nasıl?
İnişli çıkışlı. Tepkileri yarıştaki performansına bağlı. İyiysen alkışlanıyorsun değilsen beğenilmiyorsun. Ama ilginçtir bazen başarılı olduğunuzda bile yarışsever sizi yuhalayabiliyor halbuki siz bir jokey olarak en iyi performansı göstermişsiniz, en geri gelir diye düşünülen atla birinciliği elde ederek zoru başarmışsınız. Favori atı geçtiğiniz için size kızıyorlar. Bir kere ŞIVGA’ YLA büyük bir sürpriz yaparak kazanmıştım, iyi bir performans göstermiştim ama yarışsever kazandığım için beni yuhaladı hatta küfür edenler oldu. Tabi onları da anlamak lazım orda oyun oynayıp para kaybeden insanlar böyle tepki veriyor. Ben kendi adıma işimi yapıyorum ve dışarıdan gelen sözlere kulak asmıyorum, aradaki mesafeyi koruyorum.
Yalçıner’in senin mesleğini seçmesi durumunda nasıl tepki verirsin?
Kesinlikle çocuğumun jokey olmasını istemiyorum. Çok defa sakatlık geçirdim sevinçli günlerimiz ve başarılarımız elbette çok güzeldi ama bu sakatlıklar yüzünden çok acı çektiğim de oldu çocuğumun da bunları yaşamasını istemem. Tabii ben baba olarak düşünüyorum ve kıyamıyorum. Her işin riski var elbette biraz da duygusal bir insanım onun sakatlandığını görmek beni çok üzer ancak kendisi bu mesleği çok isterse de onu engellemem. Hangi mesleği seçeceğini bilemiyoruz, iyi bir eğitim almasını sağlayacağız. Şu anda tabi sadece beziyle mamasıyla meşgulüz.
Bir uğurunuz var mı?
Yalçın:En büyük uğurum oğlum Yalçıner onu öpünce günüm iyi geçer. Ayrıca at binmeden önce mutlaka dua ederim Aylin’in daha fazla takıntısı var bu uğur konusuna.
Aylin: Evet mesela bir yarışta uğurlu geldi diye koşu izlerken o koltuğa oturuyorum. Olmadı koltuğu değiştiriyorum. Bir de yarışlara onu öpmeden yollamayız Yalçıner ile, mutlaka iyi şanslar öpücüğü veririz
Seyahat etmeyi seviyor musunuz, en çok görmek istediğiniz ülke hangisi, mutlaka at binmek istediğiniz bir yer var mı?
Yalçın: Antalya, Bodrum, Marmaris gibi yerlere gidip kafamızı dinliyoruz eşimle. Rusya’yı çok görmek istiyorum orada uzun süreli bir tatil yapmak isterim. Şans tanınırsa Dubai’de at binmek isterim, aslında ben yurtdışından çok şu anki çizgimi daha da toparlayarak yükseltmeye çalışıyorum. İyice başarıya doyduktan sonra yurtdışı olabilir şu anda pek de yurtdışı planı yapmıyorum.
Aylin: Benim için Yalçının olduğu her yer güzel bir tatil seçeneğidir. İş için gittiği yerlere her zaman ayak uydurup yetişemeyebiliyorum Yalçıner’le de ilgilenmem gerekiyor. Ama gezmek için gittiği her yerde mutlaka ben de olmalıyım, Dubai’ye gitmek söz konusu olursa bebeği ve bütün eşyaları toparlayıp mutlaka yanında giderim.
Koşular bittikten sonra eve nasıl geliyorsun?
Yalçın: Kazanınca büyük bir mutluluk ve huzurla eve geliyorum tabi eşim de hemen beni tebrik eder, mutluluğumuzu paylaşıyoruz. Çok fazla inandığım ve mutlaka kazanmam gereken bir koşuda istediğim dereceyi elde edemezsem elbette hayal kırıklığı yaşıyorum. Ama bu tür problemlerimi evime taşımam. Ben genellikle aç olduğumda huysuz oluyorum. İdmanlardan sonra kahvaltı yapıyoruz ve yarışlar bitene kadar aç oluyoruz. Akşam eve gelince sofrada her şeyi hazır görmek istiyorum. Organizasyonda hiçbir hata olmayacak çatal kaşık her şey masada olacak.
Aylin: Açken agresif olduğunu bildiğim için her şeyi o gelmeden hazır ederim kızarmış ekmek dahi masada olur. Eve iş sorunlarını taşımaz ama evlilik paylaşmaktır. İyi zamanları da kötü zamanları da tabiî ki paylaşıyoruz.
Eşinizle nasıl tanıştınız?
Yalçın: Biz babalarımız sayesinde tanıştık. Babamın benim ilk koşularımdan beri tuttuğu bir defter var. Hangi koşuda hangi dereceyi elde ettim onları yazar deftere. Aylin de ablasıyla bilgisayar operatörü olarak çalışıyordu. Babam onun babasına defteri bilgisayara geçirmek istediğini söylüyor. Babası da tabi bizim kızlar yardımcı olsun diyor ve bizim tanışma hikayemiz de böyle başlıyor…
Aylin: Ben o günlerde Yalçın’ı sadece ismen tanıyordum ve 30lu yaşlarında biri zannediyordum. Onu ilk gördüğümde ufak tefek biri olarak görüp çok şaşırmıştım, benden küçük olduğunu düşünmüştüm halbuki Yalçın yaşının üstünde olgun biridir. İlk çıkmaya başladığımızda neredeyse her gün görüşmeye başladık ama şehir dışına gittiğinde benim için zor oluyordu. Bizim evlerimiz aynı cadde üzerindeydi, sabahları idmana giderken onu görmek için pencerede beklerdim birbirimize el sallardık.Nereden nereye işte evlendik de çocuğumuz bile var ama o meşhur defteri hala tam olarak bilgisayara geçiremedim.
Jokey eşi olunca zorlukları da güzellikleri de aynı anda yaşamaya başlıyorsunuz. Özellikle yarış kazandığı zamanlarda mutluluğu paylaşıyoruz. Ancak kilo düşme zamanında zorluk yaşıyoruz çünkü onun aç olduğunu bilmek bile beni üzüyor. Bazen onun yaşamına uyum sağlamak zor olabiliyor. Sabahları eşimden önce kalkıyorum, 4 ay İzmir’de yaşıyoruz sürekli yeni bir çevreye uyum sağlıyoruz. İstanbul’da olduğumuz dönemde Yalçıner’le annemler de ilgileniyorlar ama İzmir’de tek başıma kaldım biraz zorluk yaşadım.
Benim için kazasız biten her yarış çok güzel. Kazandığı zaman bambaşka oluyor tabi izlerken evde kendimi kaybediyorum adeta. Yarış başladığı anda sanki ben izlemiyorum da yarışın içindeymişim gibi hissediyorum, koşu bitince kendime geliyorum. Kazandıysa mutlu oluyorum. Kazanamadığında bile çok şükür bugünü de kazasız belasız atlattık diyorum.
Yalçın: Aylin çok fedakar bir eş, hayatını bana göre ayarlıyor. Benim en büyük destekçim. Bir daha dünyaya gelsem yine Aylin’le evlenirdim. Hayatımda attığım en doğru adım. Aile içindeki huzur elbette çalışma hayatıma da olumlu olarak yansıyor. Tabi Yalçıner doğduğundan beri daha da mutluluğumuz katlandı. Aslında ben iki çocuk daha istiyorum. Aylin Yalçıner’e çok düşkün özverili bir annedir. Ben her zaman onun kadar ilgilenemiyorum 24 saati annesiyle geçiyor.
Aylin: Yalçıner babasına çok düşkün. Babası gitmeden önce uyanıyor, oyunlar oynuyor, neşeli neşeli idmana uğurluyor babasını. O idmandayken uyuyor sonra onu karşılamak üzere yeniden uyanıyor. Çocuk bakmak çok zor elbette ama yine de yuvaya kattığı mutluluk bambaşka. Ben bir de kızımız olsun istiyorum.
18 Ocak 2012 tarihinde İstanbul Veliefendi Hipodromu'nda yapılan günün 2. koşusunda altılı ganyanın ilk ayağında SARRAF isimli safkandan düşerek sakatlanmış ve sahalara veda etmiştir.